28 Haziran 2011 Salı

Leyla'nın Evi

          Leyla Hanım, soyu paşalara dayanan bir aileden gelen ve bosnalı bir ailenin yasak aşktan doğan kızı. Türk bir anne ve İngiliz bir babadan yasak aşkla doğan bir asilzade kızı. Evinin haksız yollarla elinden alınmasıyla sokak ortasında öylece kalan bir hanımefendi Leyla. Hikayesi böyle başlar "Leyla'nın Evi"nin. Bu savaşta öteki taraf o kadar haince planlar yapmıştır ki, akli dengesinin bozuk olduğuna dair rapor alıp, yetkilerinin başkasına devredilmesine kadar dayanan bir süreci oluşturup Leyla'nın evini kolayca almıştır. Bundan sonraki süreci izlemek isteyenlere bırakmak gerekiyor herhalde.
          "Leyla'nın Evi"ni izlediğimde o kadar hayran kaldım ki. Oyuncular, oyuncuların birbiriyle olan iletişimi. Olayların akıcılığı, yürek burkuculuğu, inandırıcılığı, mutluluğu herşeyiyle bir bütün olarak sergilenmişti. Tiyatroya gitmeden kitabını okumamak bana ayrı bir ağır gelmişti ve bu durum cidden beni üzmüştü. Keşke okusaydım dediğim kitaplar arasında kalacağı kesin ve kitap arşivimde her zaman yeri olacak ve değeri çok büyük olacak bir kitap. Tiyatro'ya başlamadan önce sizi karşılayan Zülfü Livaneli şarkıları sizi alıp İstanbul'da bir yere bırakıyor ve oradan İstanbul'u izliyorsunuz.Ben müziği dinlediğimde beşiktaş sahilinde hissettim kendimi. Oradan giden gemilere uçan kuşlara bakıyordum sanki. Bu duyguların hiç bir abartsının olmadığını söylemem gerek çünkü bunu izlemiş ve izleyecek olanlar bu durumla karşılaşmış ve karşılaşacaklardır. Zülfü Livaneli'ye eşlik eden martı barkovizyonu tabi ki bu hayale çok etkisi olmuştur.
          Kısaca kadrodan bahsetmek gerekirse, oyuncular tek kelimeyle harikalar. Leyla Hanım'ı canlandıran Celile Toyon o kadar tatlı o kadar asil gözüküyor ki gözleri dolduğunda bende onunla üzüldüm güldüğünde ben de onunla gülebildim. Aynı zamanda Roxy yada Rukiye karakterini canlandıran Ayça Varlıer harika bir oyunculuk sergilemiş. Harika bir sesi var. Televizyonda izlediğimde normal demiştim fakat canlı performansı tek kelime ile harikaydı.
          Son cümlelerimle beraber, izlemeye ve okumaya değer bu eserin damağınızda bırakacağı o lezzet tartışılmaz, mutlaka zaman ayırmanız gereken bir eser olarak düşünüyorum.

          Saygılarımla....

23 Nisan 2011 Cumartesi

CARMEN in 3D

  

       Uzun zamandan beri İzmir'de görmek istediğim o harika operayı Mars Entertainment katkılarıyla, Cinebonus'ta bilet alıp izlemenin keyfini yaşamak tek kelimeyle harikaydı.Tabi canlı bir Carmen operasının etkisini düşünemiyorum. Sinema'ya sadece film koymayan Cinebonus'a ayrıca teşekkürlerimi belirtmek isterim.

      Saat 21.00 de başlayan Carmen operasını 4 gösterim olarak özelleştiren ve Carmen'i merak eden İzmir'lileri buluşturan Cinebonus harika bir işe imza attı bence. Seyircilerin sanki canlı operaya geliyormuş gibi gösterdiği özen, film başladığı anda çıt çıkmayan salon ve ambians şahaneydi bence.

      Ayrıca, The Royal Opera House katkılarıyla yapılan çekim. İzleyicileri sahnede karşılıyor. Bir ara dikkat ettim. Sahnenin çiziklerine kadar herşey belirgindi ve tabi bu da izleyiciyi daha çok çekti. 4 perdelik bu oyun 175 dakika boyunca izleyiciyi bir an bile ilgisinin dağılmamasına yol açıyor. Tabi bunda ismin çok özelliği var. Carmen'in en çok merak edilen parçası kesinlike "Habanera" izlenmeye değer kılıyor.

      Kısaca bilgi vermek gerekirse. George Bizet'nin yazdığı bu eser en başlarda beğenilmemiştir ve Bizet malesef bu oyunun ilerleme sürecini göremeden vefat etmiştir. Dünya çapında ün salan bu oyun. Carmen'in Don Josè'ye aşık olmasıyla başlar. Beraberlikleri bir süre sonra biten bu ilişki karşısında Don José Carmen'i unutamaz. Carmen ise bu arada Torreador'lu matador Escamillo'ya aşık olur. Bunu öğrenen Don José, Carmen'i kıskanır.

Carmen 1875 Posteri

19 Şubat 2011 Cumartesi

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ya da bizim deyimimizle "Yavru Vatan", Akdenizin ortasında sessiz, marur, acılarını içinde barındıran o güzel adadaki eşsiz toprak... Turkiye Cumhuriyeti'ne bağımsız bağımlı olan yer orası. Bağımlı bağımsız diyorum çünkü bağımsızlığını ilan etmiş, fakat sadece Türkiye Cumhuriyetinin tanıdığı yer Kuzey Kıbrıs. Sessizliğin acı acı bağırdığı yer. Şaşıracaksınız belki ama ili olmayan ülke. Duyduğunuz ya da gezim sırasında uğradığım yerlerin hepsi ilçe. Şirketler, Kuzey Kıbrıs'ı tanıyan herhangi bir ülke olmadığı için Mersin'in bir ilçesi gibi gözüküyor. Ben bunu duyduğumda çok garibime gitmişti. Düşündüğüm " Ama burası ülke! Türkiyenin nasıl ilçeleriymiş gibi gösterilir." oldu. Fakat belirttiğim gibi ülkeyi tek tanıyan Türkiye olduğu için herhangi bir mağaza açmak çok kolay olmuyor. Politik nedenler bunun en faktöründen biri. Nedeni ülkenin diğer ülkeler tarafından tanınmaması. Kıbrıs adasında bu nedenden kaynaklanan çok büyük bir rekabette yok değil. Eğer Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıstan önce davranıp franchise’ı alabilirse. Kuzey Kıbrıs’ta açabilme hakkına sahip oluyor ve tabi aynı zamanda bu durumda etkilenen Güney Kıbrıs, KKTC’den franchise izni almadan orada herhangi bir yer açamıyor. Bu durumun tam tersi ise KKTC’yi etkileyen faktör. Buna en güzel örnek Burger King.  KKTC franchise hakkını Güney Kıbrıs’a kaptırdığı için malesef KKTC bu durumdan yararlanamıyor.

Tabiki işin ekonomik boyutunun yanı sıra, tarihininde oldukça verimli olduğu KKTC, kesinlikle “canlı tarih” olan bi yer. Kıbrıs Harekatının izlerini hala taşıyan bir halkın var olması ve o tarihin içinde sizi bile hem dehşete hem de o duygu içine sokacak ortamların olması KKTC’nin bağımsızlığı ne kadar hak ettiğinin en büyük göstergesi. Yeşil Hat denilen yerleri gördüğümde tüylerim diken diken oldu. Tabi böyle bir durumda milliyetçilik duygularınız kabarmıyor değil. Fotoğraf çekmenin yasak olduğu bölgeyi zaten fotoğraflarla çekmek ve onları arşive koymak kimsenin istediği birşey olmasa gerek. Yeşil hattı takiben Lefkoşa’da Barbarlık Müzesi milliyetçiliğin en hat safhalara ulaştığı yer. Barbarlık Müzesi, 1963 Aralık'ında  başlayan Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay'ında görevli Binbaşı Nihat İlhan'ın evinin Rum çetecileri tarafından basılmasıyla beraber yaşanan o katliamın müzesi her insanın canını yakar nitelikte ve gerçeklikte insanlara gösteriliyor. Yapılan barbarlık ve o katliam ile ilgili fotoğraf affınıza sığınarak koymayacağım.

Ve sözlerimi Kıbrıs'a bağımsızlık kazandıran Rauf Denktaş'ın Barbarlık Müzesi'nde söylediği sözün fotoğrafıyla bitiriyorum.




27 Ocak 2011 Perşembe

Erzurum Universiade Winter 2011

25. 'si düzenlenen Universiade Kış Olimpiyatları bu seneki sahibi Erzurum oldu. Öncelikle Universiade' ın ne demek olduğundan bahsetmek gerekecek elbette. Universiade, Uluslarası Universite Olimpiyatlarıdır. Üniversite öğrencilerinin yarıştığı bir organizasyonun Erzurum için başlangıcı 27/01/2011 (Bugün).

Kısaca açılıştan bahsetmek gerekirse. Sunumların ardından gelen şahane gösterilerdir. Erzurum'un tarihiyle beraber Türkiye'yi anlatan gösteri izlenmeye değerdi. Anadolu Ateşinin katkısıyla yapılan gösteriler sırasıyla Şaman, Kafkas, Semazen, Karadeniz, Erzuruma ait yerel gösteriyle izleyenlere mutheşem bir tad yaşattılar.

Peki Madem adımız "Hisseli Harikalar Dünyası", o zaman biraz da işin ticari ve finansal boyutlarından da bahsetmeden geçmek olmaz. Aslında bunları tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Kısa dönemli istihdam, yerel ekonomi, turizm açısından bu tür organizasyonların ülkeye getirisi çok fazladır. İstihdamdan bahsedersek, yapılan spor alanlarının, olimpiyat köyleri diye adlandırdığımız sporcuların konakladığı yerlerin yapım aşamasında çalışan kişiler istihdam açısından kısa dönemli de olsa önemli bir kazanç sağlayarak, bu organizasyonlar insanlara kısa dönemli bir ekmek kapısı sağlamıştır. Yerel ekonomi olarak tabiki gelen yerli ve yabancı turistlerin yerel ekonomiyi canlandırmasıdır ve son olarak turizm açısından Universiade önemli bir yer tutmaktadır. Şehri ve ülkenin tanıtımı ve Universiade günleri içerisinde gelen turistlerin bıraktığı dövizler ya da paralar. Erzurum iç pazarını geliştirmektedir de.

Kısacası, Umarım bu organizasyon başladığı gibi biter ve bu organizasyon ülkemiz adına daha da yükseklere taşımada bir vesile olur. 

25 Ocak 2011 Salı

Girizgah

Öncelikle blog sayfamla başlamak istiyorum, kısaca neler bulunabileceğinden. Blog sayfamın adı gördüğünüz üzere Hisseli Harikalar Dünyası'dır. Kısaca bu isimin nereden geldiğini bilmekte ve öğretmekte fayda var diye düşünüyorum. Bilinilenin aksine ironik yani mecazi dediğimiz edebi bir sıfatlama ve aynı zamanda gerçeği yansıtan bir cümle Hisseli Harikalar Dünyası. 

Peki siz burada ne göreceksiniz?

Bu sorunun cevabıda Hisseli Harikalar Dünyası'nda gizlidir. Finans, Ticaret, ve biraz da yeniliklerden bahsedicem.

Ve aynı zamanda belirtmek isterimki, yazılanların her bir kelimesi virgülü bana aittir. Alıntılarım " işaretiyle gösterilip, verilmesi gereken gerekli linkleride paylaşacağım. Yorumlarım hakkında herhangi finansal işlem yapılmaması (yaptıklarım sadece kişisel yorumlardır gerçeği yansıtmayabilir). Nitekim paranın değeri her saniye değişen bir ekonomik sistemde risk'in ölçülebilmesi o kadar olası değil malesef. Bunun yaratacağı hiç bir sonuçtan meshul tutulmamam ve aynı zamanda yazılarımın herhangi bir nedenle kullanılması durumunda bana ulaşılması gerekmektedir.

Herkese, sevgiler saygılar

Baki EVKURAN

24 Ocak 2011 Pazartesi